Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776)
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776)
Önceki bölümlerde belirtildiği üzere 18. yüzyıl sonunda filozof John Locke Tanrı’nın doğal yasasının bir sonucu olarak kimsenin bir diğerinin hayatına, sağlığına, özgürlüğüne ve mallarına zarar vermemesi gerektiğini öne sürüyordu. Ona göre bu haklara son verilemezdi ve söz konusu doğal yasanın varlığı bu hakların korunması için gereken neyse onu yapma hakkını da ortaya koyuyordu.
Aynı dönemde yavaş yavaş maddi gücü ele geçirmeye başlayan ve o güne kadar hakim sınıf olan aristokrasinin mutlak iktidarını sorgulamaya başlayan burjuvaların çıkarları ile de örtüşen bu görüş, hükümetin rolünü sınırlıyordu. Bu görüşe göre hükümetin sorumluluğu doğal hakları korumaktı ve hatta vatandaşların, otoritesi meşruiyetini kaybeden hükümeti devirme hakkı mevcuttu.
İşte bu yaklaşım 4 Temmuz 1776’da Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’nce onaylanan Amerikan Kolonilerinin Bağımsızlık Bildirgesi’nin arka planını oluşturur. Thomas Jefferson, Kongre’nin Amerikan Devrimci Savaşı’nın patlak vermesinden bir yıldan fazla zaman geçtikten sonra neden 2 Temmuz günü Büyük Britanya’dan bağımsızlık ilan edildiğini resmi bir biçimde izah etmek ve 13 Amerikan Kolonisi’nin bundan böyle İngiliz İmparatorluğu’nun bir parçası olmadığını ilan etmek için bu bildirgeyi kaleme almıştır. Kongre bildirgeyi değişik biçimlerde yayınlamıştır. Sonunda bildiri olarak basılıp yaygın şekilde dağıtılmış ve halka okunmuştur. Bu bildirgeyle sadece hükümetlerin bu hakları korumak için insanların rızası ile kurulması gerektiği iddia edilmekle yetinilmez fakat aynı zamanda özlü bir şekilde bu haklar tanımlanır:
“…Tüm insanlar eşit yaratılmışlardır; Yaradan'ları tarafından bağışlanmış, belli bazı vazgeçilemez haklara sahiptirler; yaşam, özgürlük ve mutluluğa erişme hakları da bunların arasındadır. Bu hakları güvence altına almak amacıyla, insanlar kendi aralarında yönetimler kurarlar; bu yönetimler gerçek güçlerini, yönetilenlerin onamasından alırlar; herhangi bir yönetim biçimi, bu hedeflere ulaşmada köstekleyici olmaya başladığında, bu yönetimi değiştirmek ya da düşürmek, yeni bir yönetim kurmak ve bu yeni yönetimin yetkilerini ve dayandığı temelleri, güvenlik ve mutluluklarını sağlayacağına en çok inandıkları bir biçimde düzenlemek ve kurmak, halkın hakkıdır; aslında sağgörü, uzun bir geçmişi olan yönetimlerin sudan ve geçici nedenlerle değiştirilmemesini buyurur; bu yüzden insanların durumlarını düzeltmek amacıyla alışılagelen yönetim biçimlerini değiştirmek yerine, kötülüklere katlanmayı yeğlediklerini deneyimler göstermiştir; ancak sürekli aynı amaca yönelik, uzun bir yolsuzluklar ve zorbalıklar silsilesi, ulusu, mutlak bir despotizme sürüklemek niyetini açığa vurursa, o zaman böyle bir yönetimi yıkmak ve gelecekteki güvenlikleri için yeni koruyucular seçmek, o ulusun hakkı ve görevidir…”
Ne yazık ki Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi aslında insan haklarının sınırını, tüm insanları içerecek şekilde genişletmedi. İlk Amerikan Anayasası kölelik kurumunu muhafaza ettiği gibi kadınlara da eşit haklar tanımadı. Birçok haklar ABD Anayasası’na sonraki 150 yıl içinde eklendi. Yine de Jefferson'ın yazdığı gibi "bir toplumun, yaşayışında bir ideali tamamen gerçekleştirememiş olması, bu ideali değerden düşürmez."
Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nin tam metni için bkz. :
Yorumlar
Yorum Gönder