İngiliz Haklar Kanunu (1689) (English Bill of Rights)

İngiliz Haklar Kanunu (1689) (English Bill of Rights) 


17. yüzyılın öncesinde ister sosyal, isterse de yasal, seküler veya dinsel ihtilaflar bağlamında olsun her türlü kural, yasa ve kodlar için bir çerçeve oluşturmak istendiğinde, felsefi olarak bu ilişki ve yasaları önceleyen veya onların temelinde yatan soyut haklar yerine, insanların statü ve ilişkilenmelerinden doğan yetki ve görevlerine vurgu yapıldı. Sonraları ilgi sosyal yükümlülüklerden, bireylerin ihtiyaç ve katılımına doğru kaymaya başladı. Grotius, Hobbes ve Locke gibi filozofların etkisiyle bu haklar, “doğal haklar” veya “insanın hakları” olarak tanımlanmaya başlandı. Söz konusu doğal veya etik haklar siyaset gündeminin bir parçası haline geldi. Ekonomik sınırların giderek zayıflamasıyla da, bu düşünce her yere yayılmaya başladı.

İlk ve en önemli mücadele siyaset alanında oldu. “Doğal haklar” hükümranların eline teslim edilebilir miydi? “Doğal” durumda insanların sınırsız bir özgürlükleri vardı. İnsanlar, onlar tarafından yönetilmeyi seçerse medeni toplum ve barış adına bütün veya en azından bazı “doğal haklarını” krallarına ve hükümetlerine teslim ediyorlardı. Eğer bu hakların “tamamından” vazgeçerlerse insanlar mutlak hükümet otoritesine tabi olurlar ve mutlak görevlere itaat yükümlülüğü altına girerlerdi. Eğer sadece bir kısmından feragat edilebilecekse sorun bu vazgeçilebilecek özgürlüklerin hangileri olduğuydu.

Bu sorun 17. yüzyılda önemli olaylara neden oldu. İnsanların haklarının baskıcı hükümete karşı korunması (özellikle politik katılım hakkı ile dini inanç özgürlüğü ve bunun gözetilmesi) isyancı Oliver Cromwell’i iktidara taşıyan ve kralın idamına yol açan 1640 İngiliz Devrimi’nin temel sloganıydı. Yine benzer şekilde 1689 İngiliz Haklar Kanunu (English Bill of Rights) ile neticelenen İngiltere’deki 1688 Devrimi’nde de aynı temalar egemendi.

İngiliz Haklar Kanunu da zamanının temel kaygılarından hareket etti. Kralı “ilahi yasanın” kaynağı olma iddiasından vazgeçirip, onu her vatandaş gibi hukukun üstünlüğüne tabi kıldı. Kralı, üyeleri devlet parasını ve mülkünü yönetme yetkisi ile seçilmiş Parlamentonun iktidarına saygı duymaya mecbur etti. Adalet için bazı temel hakları korumak için yargılama esnasında serbest kalmak adına ödenen kefalet miktarlarındaki aşırılığı, ağır para cezalarını, zalimane ve olağan dışı cezalandırma yöntemlerini ilga ederken tarafsız mahkeme ve bağımsız yargıç hakkını garanti altına aldı, Magna Carta’da daha önce sadece aristokrasi için ifade edilen bazı taahhütleri toplumun geneli için tekrar etti. Sonuç olarak 1689 yılında İngiliz Parlamentosu'nun Haklar Kanunu’nu yayınlamasıyla şu ilkeler kabul edilmiş oldu:

1. Parlamento seçimleri serbestçe yapılabilecektir.
2. Parlamento üyeleri tam bir ifade özgürlüğüne sahip olacaktır.
3. Parlamentonun kabul ettiği kanunlar kral dahil herkesi bağlayacaktır.
4. Parlamentonun izni alınmadan asker ve vergi toplanamayacaktır.

Bu kanun ile parlamenter demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi ilkeler Avrupa'da ve tüm dünyada ilk önce İngiltere'de uygulanmıştır. Ama İngiltere’de bile mülk sahibi olmayan sınıflar ile kadınların Parlamento seçimlerinde seçme-seçilme hakkına sahip olabilmesi için yine yüzlerce yıl sürecek başka mücadeleler gerekmiştir. 

İngiliz Haklar Kanunu (1689) (English Bill of Rights) için bkz :

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İngiliz Haklar Bildirgesi (Dilekçesi) (1628) (Petition of Rights)

Çocuk Hakları

İlk İnsan Hakları Belgesi: Cyrus (Kiros) Silindiri